02 Mayıs 2024 - Perşembe

Şu anda buradasınız: / ALLAH’IN İPİNE TOPTAN SARILMANIN ŞARTI!..
ALLAH’IN İPİNE TOPTAN SARILMANIN ŞARTI!..

ALLAH’IN İPİNE TOPTAN SARILMANIN ŞARTI!.. ABDULLAH DÂİ

Kendisinden başka hak ilâh olmayan ve insan kulları için yegâne “kanun koyucu” Rabb, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ:

“Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.”1 diye buyurur ve katıksız iman eden muvahhid mü’min kullarına birlik olmalarını, beraber hareket etmelerini emrederek, birbirleriyle çekişip ayrılmalarını yasaklamaktadır!.. Bu birlik ve beraberliğin sağlanması, ancak Allah’a ve Rasûlü (s.a.s.)’e, yani Kur’ân’a ve sünnete itaat etmek ile gerçekleşir... Dünyanın neresinde ve hangi çağda olursa olsun tek çare budur... Kur’ân ve sünnette beyân olunduğu gibi hareket eden muvahhid mü’minler, birbirlerinin kardeşleri ve velîleri olarak birlik ve beraberliklerini sağlamış olurlar... “Ümmetin vahdeti” konusu gündeme geldiği her ortamda, yegâne hayat düstûrumuz Kur’ân-ı Kerîm’den şu âyet hatıra gelir, okunur ve birbirlerine tavsiye edilir!..

Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Hepiniz toptan Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın, (onu, hayata hâkim kılın, ihtilaf ve tefrikaya düşüp fert fert, grup grup) parçalanıp ayrılmayın...”2

“Bu âyetteki emir ve hitap kimleredir? Hangi özellikleri taşıyanlar toptan Allah’ın ipine sarılmalı ve dağılmamalı, parçalanmamalıdırlar?” sorularının cevabı, bir önceki âyet-i kerîmededir!..

Âyeti, hep beraber okuyalım:

 

“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa, öylece korkup sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.”3

Âyet-i kerîmede Rabbimiz Allah, katıksız iman eden muvahhid mü’min kullarına hitap etmekte ve onların olmazsa olmaz üç özelliklerini beyân buyurmaktadır:

Katıksız, şirksiz ve küfürsüz iman.

Gereğine riâyet edilen takva.

Müslüman yaşayıp Müslüman ölmek.

Bu özellikte olan kullarına: “Hepiniz toptan Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın!” diye emreden Rabbimiz Allah’ın muvahhid mü’min kullarının bu mutlaka olması gerekli olan vasıflarını tek tek ele alıp izaha gayret edelim…

1- “Ey iman edenler”: hitabının gereği olan katıksız, şirksiz ve küfürsüz iman:

Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Azze ve Celle, bu konuda şöyle buyurur:

“Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki onlar, Allah’a ve Rasûlü’ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık olanların ta kendileridir.”4

“Hani Lokman, oğluna -öğüt vererek- demişti ki: ‘Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.”5

“İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidâyete ermişlerdir.”6

“Allah’a ve Rasûlü’ne iman edenler, işte onlar Rabbleri katında sıddîklar ve şehidler (veya şahidler)dir. Onların ecirleri ve nûrları vardır.”7

“Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim sâlih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu, güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.”8

“İşte Allah’a iman edenler ve O’na sarılanlar, onları kendisinden olan bir rahmetin ve bir fazlın içine yerleştirecektir ve onları kendisine varan dosdoğru bir yola yöneltip iletecektir.”9

Rabbimiz Allah böyle buyurdu!

Katıksız iman edenler, imanlarında hiçbir şüpheye düşmeyen ve en büyük zulüm olan şirkin her türlüsünden imanlarını koruyan, imanlarının gereği olan bir hayatı yaşamaya gayret edenlerdir… Şirkin, küfrün ve nifakın her çeşidini tamamen reddederek, dolayısıyla hepsi şirkin ta kendisi olan gayr-i İslâmî ideolojilerin, düzenlerin ve dinlerin en küçük bir kısmını bile kabul etmeyip reddini gündeme getirerek, “yalnız İslâm, başkası değil” hakikatini hayata egemen kılmaya çalışanlar, mü’min Müslüman şahsiyetlerdir… Neye ve nasıl iman ettiklerinin ilmini ve delillerini öğrenmiş, imanlarını nasıl koruyacaklarını bilip öğrenmişlerdir… Bilgili, şuurlu ve idrak ederek iman etmiş, iman hazinesini iyice koruma altına almışlardır…

Allah’a ve Rasûlü (s.a.s.)’e şeksiz, şüphesiz ve katıksız iman edip, Allah’ın vahiy ile Rasûlü’ne inzâl buyurduğu bütün emir ve nehiylere inanmış, imanında asla şüpheye düşmemiş, emrolunduğu sâlih amelleri, yegâne önderi Rasûlullah (s.a.s.)’in sünneti gereği yerine getirmiş, nehyedildiği şeylerden tamamen uzak durmuş olan muvahhid mü’min şahsiyet, Rabbimiz Allah’ın büyük nimetine kavuşarak güzel bir hayat yaşar ve âhirette de en güzeline kavuşur…

Sadıkların ta kendileri olan mü’min Müslümanlar, tadını tattıkları hakikî imanın gereği olan Allah yolunda hayatlarını devam ettirmeye gayret ederken, üzerlerine düşen kulluk görevlerini en güzel bir şekilde yerine getirmeye çalışırlar… Erkek olsun, kadın olsun her iman ehli kişinin üzerine düşen budur!..

Abbas b. Abdulmuttalib (r.a.)’ın rivâyetiyle şöyle buyurur Rasûlullah (s.a.s.):

“İmanın tadını, Rabb olarak Allah’a, din olarak İslâm’a ve Rasûl olarak da Muhammed’e razı olan tatmıştır.”10

Allah Teâlâ’dan başka kanun koyucuları reddederek, sadece Allah’ın kanun koyucu oluşuna iman edip razı olan, hayata hâkim olacak nizâm olarak yalnız İslâm’ı kabul edip, diğer bütün bâtıl, beşerî ve tağutî düzenleri reddederek İslâm’a razı olan, hayat önderi ve örneği olarak Rasûlullah Muhammed (s.a.s.)’e iman edip razı olan, onun sünnetine göre sâlih amel işleyen muvahhid mü’minler imanın tadını alırlar… İmanın tadına erenler, Rabbleri Allah’a şükür ve hamd ederek imanlarını titizlikle korur, ona en küçük bir zararın gelmesini istemezler… İçi rahat, nefsi mutmain olarak inanan kişinin imanı sahihtir… Katıksız iman, inanan mü’minin kalbini tamamen kaplayınca, zâhirde sâlih amel olarak müşâhede edilir… İman dolu kalp, mutmain olmuş ve mü’min kişinin diğer organlarını imanın emrine amâde eder… İmanın emrine girmiş olan beden, sünnet üzere sâlih ameller işler… İşte kurtuluşa erenler bunlardır!..

2- Gereğine riâyet edilen takva:

Yegâne İlâhımız Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:

“İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse Benden korkup sakının.”11

“Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden korkun.”12

“Ve yalnızca Benden korkun.”13

“(Allah) kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: ‘Benden başka ilâh yoktur, şu hâlde Benden korkup sakının, diye uyarın.”14

 

“Allah’tan korkup sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki korkup sakınanlarla beraberdir.”15

“Hayır, kim ahdine vefâ eder ve sakınırsa, şüphesiz Allah da sakınanları sever.”16

“Gerçek şu ki, muttakîler için bir kurtuluş ve mutluluk vardır.”17

“Ey insanlar, gerçekten Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.”18

“Allah, muttakîlerin velîsidir.”19

“Bu, bir Zikr’dir. Şüphesiz muttakîler için varılacak güzel bir yer vardır.

Adn cennetleri, kapıları onlara açılmıştır.”20

“Takva sahiblerine va‘dedilen cennet, onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu, korkup sakınanların (mutlu) sonudur.”21

 Seyyid Şerif Cürcânî (rh.a.), “Takva” kelimesini şu şekilde açıklar:

“Takva: Lügatta, ittika, yani sakınma ve korunma anlamındadır.

Ehl-i hakikata göre takva, Allah’a itaatle O’nun azabından sakınmadır. Nefsi, yapmak veya terk etmekle azaba müstahak olacağı şeylerden korumaktır.”22

Meşhur müfessirlerden Elmalılı M. Hamdi Yazır (rh.a.), “Hak Dini Kur’ân Dili” adlı tefsirinde:

“Takva: Allah’ın korumasına girmek, emrini tutup azabından korunmaktır”23 diye tarif eder.

Emiru’l-mü’minin İmam Ömer b. Abdulaziz (rh.a.) şöyle demiştir:

-Takva, Allah’ın haram kıldığı şeyleri terk, farz kıldığı şeyleri yerine getirmektir. Bundan sonra Allah’ın rızık olarak verdikleri (sâlih ameller) ise, hayra hayır katmaktır.24

Ebû Yezîd el-Bistâmî der ki:

-Takva sahibi konuştuğu zaman Allah için konuşan, amel ettiği zaman Allah için yapandır.

Ebû Süleyman ed-Darânî der ki:

-Takva sahipleri, Allah’ın kalplerinden şehvet ve arzuların sevgisini çekip sıyırdığı kimselerdir.25

Abdullah b. Mes‘ûd (r.a.), “Ey iman edenler, Allah’dan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa, öylece korkup sakının...” (Âl-i İmrân, 3/102) âyetiyle ilgili şöyle dedi:

-Allah’tan gereği gibi korkmak, O’na itaat edilmesi ve âsî olunmaması, anılıp unutulmaması, O’na şükredilip nankörlük edilmemesi, O’nun sevgisiyle infâkta bulunulmasıdır. Sağlıklı, cimri yaşamayı umup fakirlikten korktuğun hâlde onu (malı) vermendir. Gece namazının, gündüz kılınan namaza üstünlüğü, gizli verilen sadakanın, açıktan verilen sadakaya olan üstünlüğü gibidir.26

İbn Abbas (r.anhumâ), “Allah’tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa, öylece korkup sakının…” (Âl-i İmrân, 3/102) âyetini açıklarken şöyle der:

-Bu âyet, neshedilmiş değildir. “Gücünüz yettiğince sakının”dan maksat ise, Allah yolunda hakkıyla cihad etmek ve bu yolda kınayanın kınamasına aldırmamak, kendinin, atasının ve çocuklarının aleyhine olsa bile adâletten ayrılmamaktır.27

Saîd b. Cübeyr (rh.a.) anlatır:

“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa, öylece korkup sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.” (Âl-i İmrân, 3/102) âyeti nâzil olduğunda ibadet, Müslümanlara çok ağır geldi. Geceleri o kadar çok ibadet ettiler ki, ayakları şişti ve alınları iltihaplandı. Bunun üzerine onlara hafifletmek üzere Allah Azze ve Celle:

“Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah’tan korkup sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infâkta bulunun. Kim nefsinin bencil tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa, işte onlar, kurtuluş bulanlardır.”28 âyetini indirdi.29

Tevhid ehli ve iman ehli muvahhid mü’minler, eldeki meşru imkânlar ölçüsünce, güçlerinin yettiğince takva sahibi olmalıdırlar… Hayat Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm, ancak muttakî olanlar için hidâyet kılavuzudur, yani dosdoğru yola yönlendirir…

Allah Teâlâ, ancak muttakîlerden kabul buyurur!..

Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:

“Elif, Lâm, Mim.

Bu kendisinden şüphe olmayan, muttakîler için yol gösterici bir kitabdır.”30

“Onlara, Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar, (Allah’a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) demişti ki: ‘Seni mutlaka öldüreceğim.’ (Öbürü de:) ‘Allah, ancak korkup sakınanlardan (muttakîlerden) kabul eder.’ (demişti).”31

Ebû Ümâme (r.a.) şöyle der:

Vedâ Haccı’nda Rasûlullah (s.a.s.)’i hutbe okurken dinledim. Şöyle buyurdu:

“Allah’tan korkunuz. Beş vakit namazı kılınız. Ramazan orucunu tutunuz. Mallarınızın zekâtını veriniz. (Allah’ın hükmüyle hükmeden Müslüman) yöneticilere itaat ediniz! (Bu takdirde doğruca) Rabbinizin cennetine girersiniz.”32

Şirksiz iman ve şartlarına riâyet edilerek gerçekleştirilen devamlı bir takva ile Rasûlullah (s.a.s.)’in sünneti üzere yapılan ibadetler, muvahhid mü’min kulun cennete girmesinin sebebidir… Dünya hayatında izzet ve şeref üzere yaşayan mü’min Müslüman kul, bu özelliğini koruduğu ve böylece vefat ettiği zaman cennetlik bir kul olur…

3- Müslüman yaşayıp Müslüman ölmek:

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Sen ancak, âyetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin. İşte Müslüman olanlar bunlardır.”33

“Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet saatinden başkasını mı gözlüyorlar?

Muttakîler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır.

‘Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız.

Ki onlar, Benim âyetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır.

Siz ve eşleriniz cennete girin. Sevinç içinde ağırlanacaksınız.”34

Yegâne Rabbleri ve İlâhları Allah’ın âyetlerine iman edenler ve imanları gereği olan ihlâslı teslimiyeti gösterip kulluk vazifelerini emrolundukları şekilde yerine getirenler: Müslümanlar!

“İman edip sâlih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar. Orada süresiz kalacaklardır.”35 diye buyuran Allah Teâlâ, katıksız iman edip, imanlarında asla şüpheye düşmeyen ve Rasûlullah (s.a.s.)’e tâbi olup üzerlerine düşen kul olma vazifelerini samimî bir şekilde yerine getiren mü’min Müslüman şahsiyetlere, Müslüman yaşayıp Müslüman ölmelerini emrediyor!..

Allah Azze ve Celle, muvahhid mü’min Müslüman kulları için nimetini tamamlamış, din, yani hayat nizâmı olarak onlara İslâm’ı seçmiş ve ondan razı olmuştur…36 Çünkü Allah katında din, yalnız ve yalnız İslâm’dır…37 Kim İslâm’dan başka bir din edinir, ona göre hayatı düzenlerse, ne yaparsa yapsın Allah onu kabul edici değil ve ondan razı olmaz!..38

Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasûlullah (s.a.s.), Allah katında hak din olan İslâm üzere sabit kalmak için Allah’a duâ etmekte olup şahid, vasat ve hayırlı ümmetine en güzel örnek olmuştu!..

Mü’minlerin annesi Ümmü Seleme (r.anhâ) anlatıyor:

Rasûlullah (s.a.s.):

“Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım, kalbimi dininde sabit kıl!” duâsını çokça yapardı.

Ben:

-Ya Rasûlallah, kalpler evrilip çevrilir mi? diye sordum.

Rasûlullah (s.a.s.), şöyle cevap verdi:

“Evet. Allah’ın kullarından hiçbir Âdemoğlu yoktur ki kalbi, Allah’ın iki parmağı arasında olmasın. Allah, eğer isterse onu doğrultur, isterse kaydırır.

Allah’tan, bize hidâyet verdikten sonra, bizi kaydırmamasını ve bize kendi katından rahmet etmesini dileriz. Muhakkak ki O, karşılıksız verendir.”39

Katıksız iman sahibi mü’min Müslüman şahsiyet, amel olarak bir hatâ, bir günah ve bir yanlışlık yaptığı zaman, hemen vazgeçip tevbe etmeli, bir daha o hatâya düşmemeye kesin karar verip kararında sabit kalmalı… Böylece günah kirini, tevbe suyu ile yıkayıp tertemiz eder ve tertemiz kalan bir Müslüman olur…

Muvahhid mü’min kullarına, “Müslüman” adını veren Allah Teâlâ,40 “Nâsûh Tevbe” yaparak hatâlarını düzelten mü’min Müslüman kullarının özelliklerini şöyle beyân buyurur:

“Onlar, bollukta da, darlıkta da infâk edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.

Ve çirkin bir hayâsızlık işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah’dan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar, yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.

İşte bunların karşılığı, Rabblerinden bağışlanma ve içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) yapıp edenler ne güzel bir karşılık (ecir var).”41

Hangi çağda ve yeryüzünün neresinde olurlarsa olsunlar, iman etmiş ve tam bir teslimiyet ile teslim olmuş, Allah’ı Rabb, İslâm’ı din, Kur’ân’ı hayat düstûru, Rasûlullah Muhammed (s.a.s.)’i önder kabul edip razı olan erkek ve kadın muvahhid mü’minler, böyle yaşayıp, böyle ölmelidirler!.. Bu, yegâne Rabbleri Allah’ın emri olup, bu emre itaat edenler Allah’ın sevgisini ve rızasını kazanmış olurlar!..

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın, insan kulları arasından seçtiği ve kendilerine vahyettiği Nebî ve Rasûllerin arzusu ve duâsı, Müslüman olarak yaşayıp Müslüman olarak ölmekti!..

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:

“Rabbi, O’na (İbrâhim’e): ‘Teslim ol” dediğinde, (O:) ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum’ demişti.

Bunu İbrâhim, oğullarına vasiyet etti. Ya‘kûb da: ‘Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin’ (diye benzer bir vasiyette bulundu.)”42

“(Yûsuf dedi ki:) ‘Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin, sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada ve âhirette benim velîm Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni sâlihlerin arasına kat.”43

Ubeyd b. Rifa’a ez-Zurakî, babasından naklediyor:

Rasûlullah (s.a.s.), şöyle duâda bulundu:

“Allah’ım, imanı bize sevdir, kalplerimizi imanla süsle. Küfrü, günahı ve isyanı bize nefret ettir. Bizleri doğru yola girenlerden eyle.

Allah’ım, Müslüman olarak canımızı al ve Müslüman olarak geri dirilt (veya Müslüman olarak bizi yaşat). Hüsrâna uğramadan ve belâlara maruz kalmadan bizleri sâlih kulların arasına kat.”44

Âyet-i kerimede beyân buyrulduğu üzere iman, takva ve teslimiyeti gerçekleştirenler, ümmet vahdetini ve İslâm Milleti’nin birlikle beraberliğini sağlayıp “Allah’ın ipi” olan “Kur’ân”a, hiçbir hükmünü dışarda bırakmamak kaydıyla toptan sımsıkı sarılmayı başarabilirler… Kur’ân-ı Kerîm’in bütününe birlikte sarılan muvahhid mü’minler, emirleri, emrolundukları gibi yerine getirir, nehiylerinden alabildiğince kaçınırken, “ma‘rufu emreder ve münkeri nehyeder,” bu konudaki imkânlarını kullanır, iyiliği, güzelliği ve hayrı gündeme getirirler… Kur’ân ve sünnet” bütünlüğünü, hiçbir ayrım söz konusu edilmeden gerçekleştirirler… Katıksız imanın ve teslimiyetin gereği budur..!

Enfâl, 8/46.

Âl-i İmrân, 3/103.

Âl-i İmrân, 3/102.

Hucurât, 47/15.

Lokmân, 31/13.

En‘âm, 6/82.

Hadîd, 57/19.

Nahl, 16/97.

Nisâ, 4/175.

Sahîh-i Müslim, Kitâbu’l-Îmân, B.11, Hds.56.

Sünen-i Tirmizî, Kitâbu’l-Îmân, B.10, Hds.2758.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2013, c.1, sh.225, Hds.236.

Mü’minûn, 23/52.

Mâide, 5/44; Mâide, 5/3.

Bakara, 2/41.

Nahl, 16/2.

Bakara, 2/194.

Âl-i İmrân, 3/76.

Nebe’, 78/31.

Hucurât, 49/13.

Câsiye, 45/19.

Sâd, 38/49-50.

Ra‘d, 13/35.

Seyid Şerif Cürcânî, Arapça-Türkçe Terimler Sözlüğü-Kitabu’t-Ta‘rifât, çev. Arif Erkan, İst.1997, sh.64.

23. Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İst.T.y. c.7, sh.158. (Yenda Yayınları)

sadeleştirilmiş nüsha, c.7, sh.176, İst.T.y. (Azim Yayınları)

Ebû Muhammed Muhyissünne el-Hüseyn b. Mes‘ûd b. Muhammed el-Ferrâ el-Beğavî, Beğavî Tefsiri-Meâlimu’t-Tenzîl, çev. Nurgül Özdemir-Ayşegül Özdemir, İst.2018, c.1, sh.64.

İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, çev.M. Beşir Eryarsoy, İst.1997, c.1, sh.406.

İbn Ebî Şeybe, Musannef, çev. Zekeriya Yıldız, İst.2012, c.14, sh.540, Hbr.35695.

Abdullah b. Mübârek, Kitâbu’z-Zühd ve’r-Rekâik, çev. Abdullah Samed Afaracı, İst.2015, sh.24, Hbr.22-25.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2013, c.5, sh.55, Hbr.3213.

Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya-Kerim Aytekin, İst.1996, c.2, sh.329.

Celâleddin es-Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsîr bi’l-Me’sûr, çev. Hasan Yıldız, İst.212, c.3, sh.619. Abdurrezzâk, Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbnu’l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Merdûye’den.

Celâleddin es-Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c.3, sh.620. İbnu’l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Nehhâs’tan.

Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, c.2, sh.329.

Teğâbün, 64/16.

Celâleddin es-Süyûtî, Esbâbü’n-Nüzûl, çev. Abdulcelil Alpkıray, İst.2015, sh.529. İbn Ebî Hâtim, Tefsîr’den.

Abdulfettah el-Kadî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Doç Dr. Salih Akdemir, Ank.1986, sh.384.

Bakara, 2/1-2.

Mâide, 5/27.

Sünen-i Tirmizî, Kitâbü’s-Sefer, B.430, Hds.611.

Neml, 27/81; Rûm, 30/53.

Zuhruf, 43/66-70.

Bakara, 2/82.

Bkz. Mâide, 5/3.

Bkz. Âl-i İmrân, 3/19.

Bkz. Âl-i İmrân, 3/85.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.10, sh.496-498, Hds.14834-14838.

Sünen-i Tirmizî, De‘avât, B.94, Hds.3750.

Sünen-i İbn Mâce, Duâ, B.2, sh.3824.

Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, c.3, sh.425-426, Hds.1969-1970.

Bkz. Hacc, 22/78.

Âl-i İmrân, 3/134-136.

Bakara, 2/131-132.

Yûsuf, 12/101.

İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, çev. Hüseyin Yıldız, İst.2011, c.9, sh.336-337, Hds.10370.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c.3, sh.368, Hds.1911.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.17, sh.526, Hds.25243.

İmam Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, B.291, Hbr.699.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid ve Menbau’l-Fevâid, çev. İlker Mermer, İst.2015, c.10, sh.291, Hds.10114. Taberânî ve Bezzâr’dan.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul